Friday, 18 April 2008

alış-ma

Unutmaktan sonra insanoğluna verilmiş en büyük nimetlerden biri olarak görüyorum alışmayı. "Ya alışamasaydık?" diye düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum inanın. Neye yani nasıl bir duruma alıştığımız da ayrı bir ilginçlik.

İyi şeylere çok çabuk alışıyoruz. Buradaki "iyi"den kastım, bir önceki durumdan daha iyi olana anlamında. Yani beklentilerimiz ve şikayet eşiğimiz çok çabuk değişebiliyor. "Bir olsa, ne şahane olur!" dediğimiz şeye ulaşınca bir anda çok normalmiş, zaten bizim hakkımızmış gibi algılayabiliyor zihnimiz. Hemen o şeyin bizim ya da hayatımızda olmasına alışıyoruz.

Ama hayatımızda olan ve önem verdiğimiz bir şey hayatımızdan çıkınca, aynı hızda olmuyor alışma süreci. Hele ki alışmak zorunda bırakılıyor isek. Kabullenmeye mecbur bırakan yani bizim etkimiz dışında ve istemediğimiz şekilde sonuçlanmış olaylara o kadar çabuk alışamıyoruz. Acı veriyor, sancılı oluyor. Ama eninde sonunda iyi de olsa kötü de her şeye alışılıyor.

1 comment:

tuhaf kız said...

Jesse: You know, it's like...nothing much that happens to us changes our disposition.

Céline: Really, you believe that?

Jesse: I think so. I read this study where they followed people who had won the lottery, and people who had become paraplegics, right. I mean you'd think that...you know, one extreme is gonna make you...euphoric, and the other suicidal. But the study shows that after about 6 months…

Céline: Uhum?

Jesse: Right...as soon as people got used to their new situation, they were more or less the same.

Céline: The same?

Jesse: Well, yeah...Like if they were basically an optimistic, jovial person, they're now an optimistic, jovial person, in a wheelchair. If they're a petty miserable asshole, OK, they're a petty miserable asshole with a new Cadillac, a house and a boat.

Céline: So, you’ll now be forever depressed, no matter what great things happen in my life?

Jesse: Definitely.

Before Sunset adlı filmden...