Ne istediğini yüzde yüz tanımlayamasan da ne istemediğini biliyor iken, üstüne üstlük bu istemediklerin her yanındaysa daha çok daralıyor insan. Sıkıntı kendi içimde deyip sorguluyorsun her şeyi. Ama zihninde ya da kalbindekiler yeterli olmuyor açıklama bulman için. Elini kolunu bağlayan şeyler oluyor. Yol oluyor, para oluyor, sorumluluklar oluyor, elinden hiçbir şey gelmediği için kabullenmen gerekliliği oluyor, oluyor da oluyor. Rest çekesin geliyor. Farkediyorsun hayata rest çekmek dediğin şey kendine rest çekmek aslında. Aklın ermiyor bazı şeylere, hatta çoğu şeye. Muhteşem mantıksal yaklaşımlar, yerinde tespitler hiçbir işe yaramıyor. Kafan kazan gibi oluyor, tadın kaçıyor, zevk vermiyor çoğu şey. Kukumav kuşları gibi düşünüyorsun ancak. Hatırlamak istemediğin her şeyi hatırlıyorsun, görmek istemediğin her şey keçinin sevmediği ot gibi burnunda bitiyor. Duymak istemediklerin itinayla geliyor kulağına. İşte o zaman daraltılardan daraltı beğeniyorsun. Bir günde bir gecede de geçmiyor körolası. Uyuyamadığına mı yanacaksın, uyuyunca saçma sapan rüyalar gördüğüne mi. Bu psikolojik hal iğrenç bir şey kısacası. Ağlayamazsın da. Ağlayacak bir şey yok çünkü. Koskocaman açıklık bir alanda daralırsın. Konuşasın gelmez, konuşsan da anlatamazsın, içinden gelmez. Öyle mal gibi kalırsın işte. Canın acır ama bıçak kesiği gibi değil, yanık gibi. Sızlar da sızlar. Evet, öyle mal gibi kalırsın.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
Hayat iz bırakmak istediğinde kılıç kullanır. "Kılıçyarası geçer ama izi kalır."
Post a Comment