Wednesday, 26 March 2008

Yaşa-m

Bir an geliyor ki gecelerce kafa patlattığın şeyler bir anda bomboş oluyor. Bir yanda güven de denilen garantiler var. Bildiğin, korkmadığın ama kalbini de gümbürdetmeyen. Hatta belki kalbinin gümbürdeyeceğinden bile habersizsin. Etrafında olup bitene bakmayı dahi düşünmeyecek kadar olağan seyrinde devam ederken hayat, herkes bir düzen oturtmayı isterken, bir an geliyor ve avazın çıktığı kadar bağırmak istiyorsun : "Hayır!" Pencereyi açmasan da olur, evin içinde bile bağır(a)mıyorsun. "Karnın tok sırtın pek" tatmini anlamını yitiriyor işte o bahsettiğim an gelince.

Gidecek çok yer, öğrenecek çok şey, keşfedecek bunların on katı şey varken, kendini atıveriyor insan yollara da; o bahsi geçen "an"ın başka bir hali geliverince normlara ve normallere kayıyor aklı. Hayatın karşına ne çıkaracağını bilemiyorsun. Bilemediğin gibi; kelebek etkisinde rüzgar mısın, kelebek kanadı mısın, yoksa tüm bunların sonuçlarını çeken misin, bunları da bilemiyorsun. Doğru bildiklerini yalanlayabiliyor hayat. En çok da umursamıyor seni. sen dursan, ben dursam, yani biz dursak da durmuyor hayat. Hani "ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum" tezi sökmüyor hayata. Sen olsan da olmasan da, zamanla seviyeli bir beraberlik yaşıyor hayat.

Hayat derken kendi yaşadıklarını mı kastediyorsun, tüm dünyayı mı, tüm zamanları mı, onu bile kestiremiyorsun. Locke diyor ki "Hatırladıklarınızdan ibaretsiniz. Sizin kişiliğiniz, tecrübeleriniz ve yaşadıklarınız sadece." Yaşamadıklarını, yaşayamadıklarını nereye koyacaksın? İşte tıkandığın bir diğer nokta daha.

Şikayet edersin, anlamazsın, küfredersin, bazen de şükredersin ama illa ki yaşamak istersin. Yanlış hatırlamıyorsam Nietzche demişti: "İnsanoğlu o kadar yavşaktır ki, tek ayağının ancak sığabileceği bir adaya düşecek olsa bile yaşamak ister."

Bu durumda, yetmese de, hep ve çok mutlu etmese de saygı duyacaksın hayata. Hayatın arada lütfedip de sana söylediklerine kulak vereceksin, çünkü hayat arada bir şeyler söyler insana. Seni eskilere götüren bir şarkı çalar girdiğin dükkanda, son anda yolladığın bir başvuruya kabul gelir, öylesine çıktığın bir yürüyüş hayatın boyunca alamadığın kararları aldırır, olmaz sandıklarını oldurur, olur sandıklarının ne kadar "olamaz" olduklarını vuruverir suratına.

Mutlu da olsan mutsuz da olsan geçer hayat.
Dedim ya zamanla birliktir diye. Tercihlere gebe bıraktırır, her tercihinde vaz geçmek zorunda bıraktırır seni bir şeylerden. Ama hiçbir şey öylesine olmaz dersin bazen kendine. Aklına gelmeyen başına gelir, kalbine gelen bir türlü gerçekleşmez, gelmez başına.

Kaybetmeyi öğrenirsin. Acı olur ama öğrenirsin. Kazanmanın tersi olmadığını da tabi. Bir şey kaybederken yine başka bir şey daha da kaybedebilirsin. Ama öğrenirsin. Öğreniriz. Hayatın kahpelikleriyle kafayı bozarsan ve sana yaptığı kıyakları görmezsen senden başka kimseye bir şey olmaz. Sen farketmediğinle kalırsın, o olur.

İstemeyi bileceksin. Gülümsemeyi bileceksin. Seni gülümseten şeylerin, anların, insanların kıymetini bileceksin ama gerektiğinde onlardan vazgeçip yenilerine yelken açmayı da göze alabileceksin. Ne kadar sömürebilirsen hayatı, ne kadar çok şey alabilirsen hayattan, kâr.

Hepimiz insanız, hepimiz yavşağız. Akıllı olalım, hayata kafa tutmaktansa onunla karşılıklı kafayı çekelim bence daha iyi.

Şairin işlediği ana tema: Hayat güzel; sağlık, huzur, mutluluk, başarı ve daha niceleri...

No comments: